Yunan Adaları

Son yıllarda yaz tatilerinde fırsat buldukça Yunan Adalarına gidiyoruz. 2011 yılında  Kos,Rodos, Simi, Girit adalarına, 2013 de Samos, Syros  ve Leros adalarına gittik. Bunlar içerisinde en çok beğendiğimiz Simi,Girit ve Leros  idi. Simi’ küçük bir ada ve Türkler tarafından son yıllarda oldukça ziyaret edildiği için çok fazla bir şey anlatmayacağım, yamaça yapılmış rengarenk evler bence adanın tüm güzelliğini ortaya koyuyor. Ada’ya vardığınızda yan yana dizilmiş hediyelik eşya satan dükkanlar,  restaurantlar hemen iştahınızı kabartıyor. Malum en pahalı ve meşhur restaurant’ı da MANOS. Servisi, lezzetleri ve sahibi Manos’un şovları ile denemeye değer.  Güzel bir öğlen yemeği yedikten sonra Panomiti koyuna gittik, bizim feribotumuz yaklaşık 2 saat orada bekledi. Bu arada bizde o muhteşem denize girme fırsatı yakaladık. Bu koyda Moni Taksihargi  Mikhail Ortodoks Klisesi var,eski bir Apollon Tapınağının yerine inşa edilen bu Manastırın Yunanlı denizcilerin hac ve adak yeri olduğu söyleniyor. Burayı da hızlıca gezdikten sonra feribotumuza geri döndük.

Bu seyahat esnasında 2 gün Rodos da kalıp oradan günü birlik Simi adasına giderek, sonra Rodos’dan Girit adasına geçip, tekrar Kos üzerinden Bodruma geri döndük. Rodos 12 adanın içerisinde en büyüğü olup, oldukça tarihi güzel bir şehir. Osmanlı dönemi izlerini görebiliyorsunuz. Tapınak Şövalyeleri tarafından yapılan RODOS Kalesi ise oldukça gösterişli.  Ada Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u aldıktan sonra 390 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Kanuni Sultan Süleyman camisi ,Pargalı  İbrahim Paşanın camisi,Saat Kulesi, Ağa Cami ve Çeşmesi, Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi Osmanlılar zamanında yapılmış. Bizim kapalı çarşı’yı andıran  tarihi Uzun Çarşı’ya geldiğinizde şövalyelere ait biblolar,zırhlar gibi hediyelik eşyalar satan mağazalar var.Eğer Rembetiko tarzında müzikten hoşlanıyorsanız Cumartesi geceleri açık olan cafe chantant’a gece saat 24.00 den sonra gitmenizde fayda var, yaklaşık 20 sanatçının sahne aldığı bu klüpte oldukça güzel yunan müziğine doyacaksınız.

Girit Adası  bence en yeşili. Keşfedilmeye değer çok güzel koyları var. Her şehrinin kendine has bir güzelliği var. Biz Rodos’dan 30 kişilik bir uçakla Girit’in Heraklion (Kandiye) başşehrine iner inmez  içimizde Arkeolojiye meraklı arkadaşlar olduğu için MO 3000-1400 yılları arasında yaşamış Minos uygarlığına ait kalıntıların bulunduğu  Knossos Antik kentini gezdik. Sonrasında çok fazla oyalanmadan otelimizin bulunduğu Resmo’ya doğru yola çıktık. Resmo daha şehirleşmiş ama yine de Venedik kalıntılarının olduğu bir şehir,Venedik kilisesinden camiye dönüştürülen Nerantzez Camii, bugün artık camii özelliğini taşımıyor, ama görülecekler yerler arasında 11. Yüzyıldan kalma Arkadi Manastırı var.Girit’e 1453 de Bizans’dan gelen Ortodokslar yemek kültürü alışkanlıklarını da beraber getirmişler.  Aynı dönem de adaya hakim olan Venedik Cumhuriyeti  zenginleri de şehrin en güzel evlerinde yaşarken kendi yemek kültürlerini de uygulamışlar.Dolayısıyle değişik mutfak kültürlerinin karıştığı geleneksek Girit mutfağı oluşmuş.  Sıra sıra restaurantlar sahil kesiminde yer alıyor. Girit’liler inek ve domuz yerine kendi doğal ortamlarında beslenen kuzu veya keçi eti yiyorlar. En güzel yemek ızgara kuzu pirzolası, kilo ile sipariş veriyorsunuz, limon ve kekikli sunuyorlar, Doğrusu bu güne kadar böyle lezzetli  pirzola yememiştik, yanında uzo ve cacik ile süper bir akşam yemeği. Akdeniz mutfağının   beslenme biçiminde, zeytinyağı, her türlü sebze ve ot, deniz ürünleri olduğu söylenmesine rağmen sebze ve ot yemeklerine rastlamadık. Giritliler sağlıklı beslenmelerini ve uzun yaşamalarını günlük yedikleri zeytinyağı, peynir, süt, yumurta, balık ve bir parça da kırmlızı şarapla açıklıyorlar.Son yangından önce Girit de 35.000.000 zeytin ağacı olduğunu söylüyorlardı.Bu zeytinlerden ürettikleri yağın sadece %34 ünün kendi ihtiyaçları için kullanıyorlar, kalanını diğer ülkelere ihraç ediyorlar.  Açıkcası Girit de çok özel   bir restaurant göremedik. Bu arada Girit de en çok beğendimiz şehirlerden bir Hanya idi. Hanya adanın tarihi başşehri olarak aynı zamanda adanın 2. Büyük kenti. Adanın bir ucu diyebiliriz. Hanya’da Venedik usulü yapılaşmayı en çok hissettiğiniz şehirlerden biri aynı zamanda Osmanlı’nın da izlerini görüyorsunuz. Saba Altınsay’ın Kritimu (Giritim Benim) kitabını okursanız Osmanlı devletinin zayıflayarak topraklarını kaybetmeye başladıkları yıllarda adada yaşananları anlatıyor.Girit de Müslüman ve Hıristiyan halkının tam anlamıyla bir kaynaşma yaşarken bir gecede nasıl düşman haline geldiklerini üzülerek okuyorsunuz. Hanya’da yemek yenilebilecek sahilde bir çok balık restaurantı var ama yerel yemekler yemek istiyorsanız KAGİARA lokantasına gitmenizi tavsiye ederim, sümüklü böcek çorbası, sadece pirinçli domates dolması, musakka gibi yemekleri tadabilirsiniz.

Girit gezimizin sonunda tekrar Kos’a uçmak için Kandiye’ye geldik, kısa bir süremiz olduğu için sadece şehrin merkezinde yerel bir lokanta da yemek yedik, burada beyler salyangoz yediler, tadı damaklarında kaldı. Çok vaktimiz olmadığı için bu şehri yeterince gezemedik. Her yunanistan’a gidişimizde maalesef olaylar bize rastlıyor, bu seferde taksiciler grev yapıyorlardı ve Kandiye havaalanına girişi kapattıklarından biz kiralık aracı bir yere bırakıp, ellerimizde bavullarla   yaklaşık 3-4 km’lik bir yolu yürüyerek havalimanına vardık.  Tabikii az kalsın uçağımıza yetişemeyecektik.Dönüşü maceralı bir yolculuk oldu. İlerleyen günlerde sizlerle bazı Girit yemeklerini paylaşacağım.



Diğer Geziler

Ziyaretçi Yorumları

Yorum Yap