Norveç Fiyortları

 

Merhabalar hep sıcak Akdeniz Ülkelerini gezecek değiliz bu sefer ki seyahatimizi NORVEÇ Fiyortları için düzenledik. Düzenledik derken yanlış anlaşılmasın biz sadece MSC tarafından düzenlenmiş bu tura katıldık. Sevgili eşim Kenan Fiyortları çok görmek istiyordu bu yüzden 2013 yılının Kasım ayında karar verip Arkas Tur’un aracılığı ile bu tura katıldık. Ağustos sıcağında İstanbul’un nemli havasından kaçıp, Kopenhag ve Norveç’in tabiat harikası bölgelerini gezmek oldukça keyifliydi.  Havanın 16-17 derece olması biraz üşümemize sebep olsa da bence değişik bir gezi oldu.

İlk defa gemi ile 8 günlük bir yolculuğa çıktık, bu yüzden gemi ile uzun seyahate çıkmamış olanlara önemli bir hatırlatma yapmak istiyorum. Öncelikle denizde geçecek süreleri değerlendirebilmeniz için kitap okumayı seviyorsanız mutlaka yanınıza sürükleyici birkaç roman alın.  Grubunuzdaki arkadaşlarınız iskambil, scrable vs oyun oynamaktan hoşlanıyorsa gemide bunları temin etmeniz mümkün, ya da eğlence ekibinin gün içerisinde düzenlediği faaliyetlere katılmanız şart. Aksi takdirde denizde geçen 26 saati geçirmeniz çok kolay değil,   bu 26 saat sadece Warnemunde şehrinden hareket edip, ilk durak Bergen’e gelene kadar geçen süre. Dönüşte ise son durağımız olan Hellesylt’den 21 Ağustos Perşembe akşam üstü 17.00 de hareket edip, başlangıç noktamız Kopenhag’a varışımız (Hellesylt-Kopenhag  mesafesi 599 deniz mili  olduğundan) 23 Ağustos Cumartesi sabahı 09.00 da gerçekleşti. Sanırım yeteri kadar açıklayıcı olmuştur. Bütün bunların yanı sıra deniz yolcuğundan tedirgin olmamanız gerekiyor. Kuzey denizine çıktığınız için hava durumuna bağlı olarak biraz sarsılabilirsiniz.

Seyahat ettiğimiz gemi MSC POESIA İtalyan kökenli bir şirkete ait. Kaliteli, konforlu, her şey çok düzenli ve dakik, 5 yıldızlı otellerden daha kaliteli diyebilirim. 3100 civarı yolcu vardı, bir çoğunu Alman, İngiliz, Japon, İtalyanlar oluşturuyordu, Türk grup olarak sadece 40 kişiydik. Türkiye’de Fiyortlar henüz yeteri kadar tanınmıyor. Gemi de Açık Büfe, Sabah ve Akşam yemekleri için A la carte restoranlar, Casino, alışveriş için butikler ve mağazalar, kara turları gibi çeşitli hizmetler mevcut.  Hiç mi olumsuz bir şey yok derseniz olmaz mı tabi ki var, Resepsiyon da çalışanlar kaba ve küstah. Garsonlar ise son derece cana yakın, kusursuz bir hizmet vermek için koşuşturuyorlar, yine de bu kadar büyük bir organizasyonu yönetmek kolay bir iş olmasa gerek.

Evet, şimdi ilk günden başlayalım, acentenin düzenlendiği turun her türlü dokümanı önceden tarafımıza ulaştığından biz sadece valizlerimizi hazırlayıp Cumartesi sabahı Atatürk Hava Limanından Kopenhag’a uçtuk. Rehberimiz de bizlerle birlikteydi. Öğlen saatlerinde gemiye götürecek otobüse binip, Kopenhag Limanına vardık. Gemiye binmeden önce resimler çekildi, tüm bilgilerimizi içeren kimlik kartlarımız bize verildi. Kamaralarımıza çıktık, bizim tercihimiz balkonlu odalardı, çok büyük olmasa da gayet konforlu idi. Valizlerimizi daha sonra odalarımıza getirdiler. Geminin 13. Katında büyük bir self servis acık büfe mevcut, her türlü yiyecek var. Saat 17.30 gibi Kopenhag’dan ayrılarak Almanya’da Rostock’un kuzeyine Baltık Denizi kıyısında yer alan tatil beldesi Warnemunde’ye ertesi sabah 08.00 de vardık. Tatil beldesi deniyor ama küçük bir Alman kasabası, balıkçı köyü olarak kalmış. En önemli yapıları eski deniz feneri, Doğu Almanya’nın yaşayan ilginç mimari örneği olan Teeptt ile restoranları, barları ve eski kanal Alta Strom. Havanın kapalı olması, zaman zaman yağmur yağması yüzünden bu kasaba çok da ilginç gelmedi. Sadece çok güzel bıçak ve çakı satan bir dükkân gözüme ilişti ama Pazar günü olması sebebiyle kapalıydı. Buradan 1000 civarı Alman gemimize bindi. Akşam 19.00 gibi buradan da ayrılarak Bergen’e doğru yola çıktık. Denizde geçen bir gün boyunca tabi ki yemek, içmek, biraz dans, biraz kitap okumak ve biraz da Amerikano oynamakla geçti. Norveç’in nüfusu 5 milyon civarıymış, en çok Amerika’ya göç veren ülkelerden. Petrol buluncaya kadar oldukça fakir bir ülkeymiş, 1969 ‘dan sonra ülkeye para giriyor. Oslo en büyük şehirlerinden biri. Bergen’e 19 Ağustos günü vardık. Sabah 05.00 de hemen muhteşem manzarayı görmek için balkona çıktık ve resimler çektik. Yedi tepe arasında bulunan ve muhteşem manzaralı fiyortlara yakın konumda olan Bergen Norveç’in ikinci büyük şehriymiş. Aynı zamanda bir üniversite şehri. Şehrin otantik evleri, dar sokaklardaki ağaçtan kütük evler şeklinde mağazalar ilginç. Orta çağda önemli ticaret merkezlerindenmiş. Bergen Limanı ve aynı zamanda şehrin en eski mahallesi olan Bryggen, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesindeymiş. Gemiden kimliklerimiz okutularak çıkarak otobüslerle şehrin merkezine ulaştık. Meydanlarda kurulan tezgâhlarda hediyelik eşya, kazak, bere satılıyor. Norveç’in kalın ve desenli kazakları oldukça popüler olmasına rağmen biz pek tercih etmedik. Sadece Norveç kronu alıyorlar, ancak kartla ödemek isterseniz 8 liraya bölüp, kredi kartı ile ödeme yapabilirsiniz. Fiyatlar oldukça pahalı, örneğin bir magnet 10 Avro’ya denk geliyor. Finikelere binerek Bergen şehrinin tepesine çıktık. Oradan manzara gerçekten çok  güzel. Yeşillikler içerisinde kayboluyorsunuz. Daha sonra tekrar şehre geri indik, şehri City tur otobüsleri ile gezmeniz de mümkün ama biz yürüyerek dolaşmayı tercih ettik. Daha sonra Limandaki Balık pazarını gezdik. İnanılmaz deniz ürünlerini bir arada görünce hangisinden yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz, hepsi vitrinlerde pişmiş, yarı pişmiş ya da siz beklemeyi tercih ederseniz orada yiyeceğiniz balığı seçip pişmesini bekleyebiliyorsunuz. Bütün deniz mahsullerinin en az 5 farklı pişmiş türü var. Ben Kalamar pane, Karides pane ve yengeç tercih ettim, bir arkadaşımız somon tercih etti, 4 kişi 100 Avro verdik. Tabi ki Birasız olmazdı. Daha sonra tekrar gemimize döndük, akşam saat 18.00 de Flam’a doğru hareket etti. Gemide ki bu gecemizde Kaptan’ın galası vardı, tüm hanımlar şık, uzun gece elbisesi, beyler ise koyu renk ceket, kravat veya papyon takmak zorundaydı. Akşam yemeklerimizi ALacarte Restoran’da bize ayrılan masa da yiyorduk. İsteyenler ise yemek sonrası Zebra bar ’da Kaptan ile resim çektirdiler. (Bir resim 19 Avro olduğundan biz pek rağbet etmedik.)

Gece saat 01.00 civarı dünyada en güzel tabiatlardan birine sahip ve 204 km ile Norveç’in en uzun fiyordu olan Sognefjord’a girdik. Fiyort boyunca dağlardan akan şelaleyi görüyorsunuz. Fiyortlarda denizin derinliği 500 metre. Dağlar denize direk bağlanıyor, suyun üzerinde kalan kısımları ise 700 metrelik bir alanı kapsıyor.  Ayrıca Avrupa’nın en büyük buzulu Jostedalsbreen burada yer almaktadır.  Sabah 07.00 de Flam’a girdik. Norveç’te Aurlandsfjord’un sonunda yer alan küçük bir köy. Bu fiyort Norveç’in en uzun fiyordu olan Sogne fiyordunun bir yan kolu olup, uzunluğu 200 km den daha fazladır. Flam Tren hattı dünyadaki en dik tren yolu olup, deniz seviyesinden Bergen-Oslo demi yolu hattı üzerinde olan Myrdal’a ulaşırmış. Biz de Kara turu almıştık ancak MSC’nin yanlışlığı üzerine maalesef biz otobüs ile gezmek durumunda kaldık, ilk durağımız Voss şehrine oldu, burası dünyanın aşırı sporlarının yapıldığı bir şehirmiş. Swimboard, kayak, uçurtma ve yazın çim kayakları yapılırmış. Bu durum can sıkıcı olmasına rağmen meşhur Şelaleyi görünce biraz neşelendik. Buradaki evlerin damlarında çimler var, yalıtımı sağlıyormuş. Bazı evler kırmızı renkte, bazıları beyaz, bazıları ise sarı renkte. Bir rivayete göre kırmızı evler fakirlerin, balık kanı ile boyuyorlarmış, beyazlar zenginlerin dışı kireç ile boyanırmış, orta halliler ise sarı evlere sahiplermiş, onlarda balık yağı ile sarı renge boyarlarmış. İlk anda yeşillikler, denizin rengi, evlerin düzeni son derece hoş gelse de şehir hayatı ve kalabalık bir ortamda yaşamaya alışmış bizler için 2-3 günden sonra son derece sıkıcı olabilir. Dünya’da da intiharlar en çok Norveç ve İsveç’te oluyormuş.

Flamdaki bu yorucu günden sonra akşamüstü saat 16.30 da Geiranger Fiyorduna gitmek üzere yola çıktık.  Geiranger Fiyortu da 2005 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış, aynı zamanda 2006 yılında National Geographic gezi dergisi tarafından Milli Miraslar Listesi’nde 1.sırada yer almış. Geiranger de buzullar 2000 metrelik bir yarık oluşturmuş. 21 Ağustos sabahı Geiranger’e 08.00 de vardık. Burada gemi saat 14.00 de hareket edecek ve kara turuna katılmayacakları Hellesylt’e götürecekti. Biz ise buraya karadan gittik. Önce Geiranger’e gemiden shuttle botlar ile çıktık. Küçük bir kasaba, hediyelik eşya satan dükkânlarla dolu, bu dükkânlar sadece turların geldiği zaman açık kışın ise hepsi gelen giden turist olmayacağı için kapalı. Otobüsümüze binerek kara turumuza başladık, ilk durağımız olan 1500 metre yükseklikte Dalsnibba dağının tepesine çıktık, buraya çıkarken  bir çok çiftlik de görüyorsunuz. Yine bu dağdan bahsi geçen buzulu görebiliyorsunuz. Buraya gelen turistler etraftan topladıkları taşları üst üste koyup kendilerince bir inanç geliştirmişler. Tabi ki bizim Türkler hemen dilek dilediler. Buradan kıvrıla kıvrıla aşağıya indik, bütün bu yerleri gezerken bol bol fotoğraf çekildi. Sonraki durağımız Grodli tepesinde küçük şirin bir Restoran’da yemek yedik. Daha sonra yine yola koyulduk, göl kenarında Hjelle kasabasında fotoğraf molası verdikten sonra Hellesylt’e vardık. Hellesylt eski bir Viking limanıymış, bol bol şelaleleri olan bir kasaba. Burada çok anlatılacak bir şey yoktu, ya da biz artık dağ, deniz, yeşillik görmekten sıkıldığımız için bize çok enteresan gelmedi. Tekrar gemiye binip, saat 17.00 de buradan hareket ile Kopenhag’a dönüş yolculuğumuz başladı, Hellesylt Kopenhag arası 599 deniz Mili mesafesindedir. Cumartesi sabahı 09.00 da Kopenhag’a vardık. Artık gemiyi terk etme zamanımız gelmişti, otobüslerle şehre indik, saat 15.00 kadar şehri gezdik. Kopenhag güzel bir şehir, kanal kenarındaki otantik renkli binalar, balıkçılar, güler yüzlü insanlar, güzel hanımlarla dolu. İsterseniz kanal turu yapabilirsiniz, Borsa binası, Kraliçenin yaşadığı Amalienborg sarayı, Tivoli Parkı ve  taşlı meydanları ile oldukça etkileyici. Şehirde herkes bisiklet kullanıyor, bisiklet yollarından yürümeniz, ya da kırmızı ışıkta geçmeniz yasak, turist falan dinlemiyorlar, ceza kesiyorlar. Öğle yemeğimizi Kanalı’n kenarında ki bir restoranda tabi ki balık yiyerek ve Carlsberg birası içerek tamamladık. Yemekler için çok fazla bir şey demiyorum, çünkü mutlaka şunu denemelisiniz diyeceğim bir yemek göremedik. Ve nihayet dönüş vakti, herkes çok mutlu ne de olsa evimizi, ülkemizi özledik, bir başka gezi anıları ile buluşmak üzere,

 



Diğer Geziler

Ziyaretçi Yorumları

Yorum Yap