7 MAYIS 2012
Sabiha Gökçen Havalimanı’nda buluşarak 10 kişi 12.05 de Pegasus Hava Yolları ile Roma’ya uçtuk. Gurubu oluşturan beyler KONYA MAARİF KOLEJİ’nden yatılı okul arkadaşlarıydı. Aslında her biri birinden enteresandı, yorucu ve zor bir seyahat olacağı belliydi ama keyifli ve güzel bir gezi de bizi bekliyordu. Roma saatiyle 13.40 da Roma Fiumicono Havaalanı’na vardık. Sicilya uçuşumuz için yaklaşık 4 saat gibi bir süreyi havaalanında geçirecektik. Tabii ki bu süreyi havaalanındaki büyük bir restoranda geçirdik, ama inanın orada yediğimiz pizzalar, minik şişelerdeki şaraplar ve makarnalar son derece lezzetliydi.
Saat 18.00 de bindiğimiz Blue Panoroma Airlines ile Catania Fontanarossa Havalimanı’na 19.15 de indik.
Avis’ten kiralık araçlarımızı yaklaşık 1,5 saat süren bir işlem sonrası alarak şehir merkezindeki Hotel Stesicorea Palace’a (Piazza Stesicoror, 56 Tel:009039095 315209) gitmek üzere yola çıktık. Bu arada hatırlatmakta fayda var, Sicilya’da yol tabelaları son derece kötü olduğundan oteli bulamadık ve en sonunda bir taksiye arkadaşımızı bindirip onu takip ederek otelimize eriştik. Akşam karanlığında otelimizin bulunduğu yeri her ne kadar Sirkeci otellerinin bulunduğu yere benzetsek de sabahleyin bu fikir tamamen yok olmuştu. Otelin merkezi olması ve Piazza del Duomo’ya yürüyerek 10 dakikalık bir mesafede yer alması oldukça keyifliydi. Tek problem otelin eski bina olması yüzünden içinde asansör bulunmayışı ve odalara çıkan merdivenlerin dik olmasıydı. Otelimizin karşısında bizim pazarlara benzeyen halk pazarı vardı. Her sabah erkenden kuruluyor, şahane meyveler, balıklar, pişmiş soğan gibi yiyecekler, seramik eşyalar (Sicilya’ da seramik önemli) ve de Çin malı giysiler büyük bir hengame ve vaveyla içerisinde tüketime sunuluyordu.
1. Akşam yemeği için Piazza del Duomo’ da belediye binasının yan sokağındaki balık- pizza gibi her türlü yemeğin olduğu LA SİCİLİANA’yı( www.lasiciliana.it/)
seçtik. Buranın özel yemekleri olarak pizzaları, kılıç balığı rulosu ve zuppe di mare (deniz mahsulleri çorbası)yi tavsiye etmeden geçemeyeceğim. Yalnız zuppe di mare’yi sipariş verirken dikkatli olun, biz siparişi verirken Türkiye standartlarında alışkın olduğumuz bir kase balık çorbası zannederek hepimiz için ayrı ayrı sipariş verdik. Garsonun ısrarla sormasına rağmen evet 4 kişi için istiyoruz dedik. Deniz ürünleri çorbası geldiğinde hepimiz fenalık geçirmek üzereydik çünkü tabağın uzunluğu 50-60 cm büyüklüğündeydi. İçinde karides, midye, kalamar, ahtapot gibi her türlü deniz ürünü mevcut olup, domates ve bol sarımsaklı bir sos içerisinde pişirilmiş çok lezzetli bir yemekti.
Ertesi günü sabah kahvaltısından sonra saat 10.00 da hareket ile Catania şehrini gezdik. Öncelikle Piazza del Duomo meydanında şehri gezdiren trenlere binerek Saint’Agatha Katedrali, Roma Amfitiyatrosu, Ursino Şatosu, XVIII.yüzyılda yapılmış Garibaldi kapısı ve muhteşem binasıyla 1890’da açılan Bellini Tiyatrosu’nu ve şehrin dar sokaklarını yaklaşık 1 saate yakın gezdik.
Eğer öğle zamanı denk getirebilirseniz Doumo meydanın tam ortasında kentin simgesi olan 1735 de yapılmış olan çeşme ve tam üzerinde de fil heykeli yeralıyor, hemen arkasında ki balıkçılar çarşısına uğramadan geçmeyin. Her türlü balık ve sebzenin yanı sıra anında pişirip servis veren, sadece gündüzleri açık olan küçük balık tezgahları da var.
Yine balıkçılar çarşısında akşamları da açık olan iki restoran var:
Anticamarina Osteria(Çarşamba günleri kapalı), pahalı fakat değişik mezeleri olan bir restoran, yer ayırtmak mutlaka gerekli, kalabalık oluyor. Adam başı yaklaşık 50-60 Euro, (Via Pardo, 29 Catania Zona Pescheria Tel: +39 095 348197)
La Paglia; burası da hemen Anticamarina’nın yanında. Biz burada yedik, yemekleri güzeldi. Daha ucuz ve salaş bir yer. Yaklaşık adam başı 20-30 Euro civarında.(95121 Catania Vıa Pardo, 23 (Pescheria) Tel: 095.346838)
İkinci gün öğleden sonra arabalarla Syracusa şehrine gittik, Catania’dan yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Maalesef bizim varış saatimiz öğleden sonra saat 15.00 i bulduğu için hiçbir restoran açık değildi,
Roma ve Yunan harabelerinin bulunduğu antik şehri, Roma Amfitiyatrosu’nu gezdik, ancak çok umduğumuzu bulduk diyemem. Üç küçük köprü ile anakaraya bağlı olan Ortygia Adası’nda Apollon Tapınağı ve Athena Çeşmesi Katedrali’ni gördükten sonra geri dönüş yaptık.
3.günümüzde yine kahvaltı sonrası yola çıkarak Etna Yanardağı’na gittik. 3350 m yüksekliğindeki dağa çıkan yol biraz virajlı, ancak 2000 m yüksekliğe kadar gidebiliyorsunuz. Orada hediyelik eşyalar satan dükkanlar ve kafeler var. Daha yukarı çıkmak isterseniz, 2500 m ye kadar çıkan teleferiği kullanmak zorundasınız. Ondan sonrada eğitimli rehberler eşliğinde ciplerle en üstteki kratere ulaşabilirsiniz. Eşim ve kızım üzerlerine kalın bir şeyler giyerek teleferik ile 2500 m ye çıktılar. Görülmeye değer bir yer. Bu arada Etna’ya çıkarken solda bir yol restoranı var, dışarıdan pek ihtimal verilmese de, inanılmaz yemekleri var. Tabii ki dönüşte test ettik.
Etna’dan rotamızı TAORMİNA’ya çevirdik ve birbirinden enteresan İtalyan kasabalarından geçtik.Taormina’yı ünlü Fransız yazar Guy de Maupassant “öyle bir yer ki, herşey sanki gözümüzü ve aklımızı baştan çıkartmak için tasarlanmış” diye tasvir etmiş.Monte Tauro’ya sırtını dayamış, deniz seviyesinden 200 metre yükseklikte , nefes kesen bir manzaraya sahip. Taormina’ya kıvrıla kıvrıla, virajlı dar yollardan çıkıyorsunuz ve ilk bulduğunuz yere arabayı park etmek gerekiyor. Sizi karşılayan Porto Messina (Messina Kapısı) oluyor, buradan dar sokakları olan tarihi kentin içine adım atıyorsunuz. Yunanlılar, Romalıların, İspanyolların, Bizanslı ve Arapların yerleşim yeri olmuş, Ortaçağdan kalma bu kentin dokusunu korumuşlar.CORSO UMBERTTO ana caddesi, her tarafında küçük hediyelik, şarap satan mağazalar mevcut. Bu cadde sizi şehrin diğer kapısı Porto Catania ‘ya götürüyor. Antik tiyatro YUNAN TİYATROSU tarihi MÖ 3. yüzyıla kadar giden yarım daire şeklinde bir yapı. Burayı mutlaka gezmek gerekiyor. Sütunların arasından Naxos limanını, Etna’yı seyredebilirsiniz. Tarihi yapıyı Yunanlılar inşa etmeye başlamış fakat Romalılar bitirmiş. Hemen tiyatroya girmeden Grand Hotel Timeo (Tel:0942 6270200) bulunuyor. 5 yıldızlı otelin muhteşem terasından uçsuz bucaksız sahili, Etna’yı seyretmek son derece keyifli. Ayrıca son derece kibar ve kusursuz hizmet veren garsonları var. Taormina da son derece şirin, canlı bir kasaba, burada kalmadığımıza üzüldük. Akşamları Taormina’da yeralan pekçok restaurant da yemek yiyebilirsiniz. Daha sonra akşama doğru Catania’ya geri döndük.
4. günümüzü Palermo’ya ayırmıştık, Palermo’ya giderken yolda Cefalu liman şehrine uğradık, uzun sahil şeridi ile küçücük dar sokakları muhteşemdi. Ancak siesta saati olması sebebiyle kimsecikler yoktu. Bu şehri yazlık mekan olarak kullanıyorlar. Deniz kıyısında güzel bir yemek sonrası yola devam ederek Palermo’ya geldik. Burası trafiği ve kalabalıklığı ile bizim büyük şehirlerimizden farksızdı, ancak tarihi dokusu oldukça önemli ve Sicilya’nın başkenti konumunda. Şehirde birçok tarihi ve dini yapı yer almakta. Şehrin kültür merkezi olan Normanni Sarayı ve içinde yer alan Bizans, Norman, Arap ve Sicilya gibi birbirine zıt kültürlerin karışımı olan, dünyanın en iyi mozaikleri ile İncil’den sahnelerin resmedildiği Palatini Kilisesi, Palermo’nun eski şehir merkezi Quattro Canti ve buraya yakın Pretoria Meydanı ve bu meydanda yer alan Pretoria Çeşmesi, 12. yüzyılda yapılan ve bir zamanlar cami olan 5 adet pembe kulesi ile San Giovanni Kilisesi, 1897 yılında açılan ve halen faaliyette olan Büyük Tiyatro binası (Teatro Massimo), Utanç meydanı görülecek yerlerin en önemlileri. Sonunda Palermo’nun kalabalığından sıkılıp tekrar Catania’ya döndük.
Gezinin beşinci gününde sabah 09.00 uçağı ile tekrar Roma’ya döndük, Via del Corso’ da ki Montecitorio otelimize yerleştik. Otelimiz çok merkezi yerdeydi, Via Del Corso caddesindeki mağazalara yakın, İspanyol merdivenlerine 200 metre uzaklıktaydı. Roma’nın gezilecek ve görülecek yerlerini bir çok gezi sayfasında bulabileceğiniz için ben daha çok yemeklerden bahsedeceğim. Pantheon’da bir çok turistik restoran olmasına rağmen “Ristorante Antonio al Pantheon’’a mutlaka gitmelisiniz, burası 1934 de kurulmuş bir aile işletmesi. Sahibi Antonio 80 yaşları civarında omuzunda peçetesi ile bizzat masaları dolaşarak müşterileri ile ilgilenen çok hoş bir beyefendi. Yemekleri muhteşem, özellikle kabak çiçeği böreği ( içine mozerella peyniri ile ançüez konularak hamura bulanıp kızartılmış, biraz ağır olmakla birlikte değişik), enginar kızartması, makarnaları ve pizzaları şahane.
İspanyol Merdivenleri’nin bulunduğu meydandan Via del Corso’ya inerken Ristorante 34’de akşam yemeğine gitmelisiniz. içerisi son derece şık dizayn edilmiş, biz önceden yer ayırtmadığımız için dışarıda kurulmuş masalarda yemek zorunda kaldık. Burası da 1968 den bu yana aile işletmesi, Maria Luisa ve oğlu Nicola tarafından işletiliyor. Maria Luisa boynunda inci kolyesi ve kıyafetiyle son derece asil bir hanım. Deniz mahsullü risotto, sebze çorbası, kabak çiçeği, enginar’ı tavsiye ederim.
Tabii ki Roma’nın vazgeçilmezleri arasında Piazza del Popollo’daki kafelerde oturup akşamüstü bir kahve ya da içki içip gelen geçeni seyretmenin yanı sıra, Piazza Navona’ da etrafı seyretmek de var. Piazza Navona biraz fazlaca turistik olmasına rağmen keyifli bir yer.
Roma’ya 3 kez gitmemize rağmen her seferinde yeni bir yer keşfetmek, son derece keyifli.